Şişmanlık ve başta diyabet olmak üzere şişmanlığa bağlı hastalıklar, çağımızın en önemli halk sağlığı sorunu haline geldi. Öyle ki ABD gibi bazı ülkelerde şişmanlıktan ölenler, açlıktan ölenleri geçmiş durumda. Ülkemizde de son yıllarda yapılan araştırmalar, erişkinlerin yüzde 30’dan fazlasının, çocuklarınsa yüzde 20’sinin fazla kilolu ve şişman olduğunu gösteriyor.
 

Ülkemizde yakında zamanda Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) önerdiği yöntemle ilkokul ikinci sınıf öğrencilerinde yapılan “Çocukluk Çağı Obezite Araştırması”nda şişmanlık sıklığı yüzde 8,4, fazla kilolu (şişmanlık riski olan) sıklığı yüzde 14,3 saptandı; şişmanlık sıklığının kentlerde kırlara göre 3 kat fazla olduğu belirlendi. Benzer fark İstanbul/batı ile doğu/güneydoğu için de geçerli. Bu veriler çocuklardaki şişmanlık artışında yaşam ve beslenme tarzının ne kadar belirleyici olduğunu gösteriyor. Kentlerdeki ve batıdaki çocuklar küçüklükten itibaren fazla kalori içeren, yendiğinde/içildiğinde keyif veren ve bu nedenle de ömür boyu yeme alışkanlığı kazanılan ürünlerle daha çok karşılaşıyor ve erken yaşlarda şişmanlamaya başlıyorlar. Hepimiz, “abur-cubur” ürünlerin  başta süpermarketler olmak üzere “ her yerde” olduğunu, bu ürünlerin ucuz ve “güvenli” (güvenli ama sağlıksızlar oysa) olduğu algısının yaratıldığını, çoğu zaman bu ürünlerin tanıtımında çizgi film karakterlerinin kullanıldığını ve çocuklar için sevimli hale getirildiğini, dünyada ve ülkemizde besin endüstrisinin en çok reklam harcaması yapan şirketlerin başında geldiğini, önüne çubuk kraker konan çocuklar arasında besin reklamı seyredenlerin, seyretmeyenlere göre yüzde 40 daha çok yediğini biliyoruz. Bütün bunların gerisinde ise “abur-cubur” ve işlenmiş ürünlerin içindeki şeker miktarının fazlalığı ve hızlı emilen şeker üzerinden gerçekleşen “besin bağımlılığı” süreçleri yatıyor.

Şişmanlık; bir toplumda önce fazla kiloluların, sonra şişmanların, ardından şişmanlığa bağlı Tip 2 diyabet gibi hastalıkların çoğalması, daha sonra ise bu hastalıklara bağlı yaşam süresinin kısalması ve sakatlıkların artması, en son aşamada ise şişmanlığın kuşaktan kuşağa geçmesini sağlayan epigenetik birikimlerin oluşması evrelerinden geçerek ilerleyen karmaşık bir sorun. Bu açıdan bakıldığında çocukların şişmanlıktan korunması ve şişman olanların tedavisi, çocukların sağlığının korunması kadar erişkin sağlığının, dolayısıyla toplum sağlığının korunması bakımından da en önemli strateji olarak kabul edilmesi gerekiyor.

 

Çocuklarda Obezite Tedavi Süreci Nasıl İşler?


Kapsamlı Obezite Programı

Koç Üniversitesi Hastanesi Çocuk Endokrin Ekibi olarak, 27 yıldır kazandığımız deneyim ve birikimleri, dünyadaki gelişmelerin ışığında ve güncel imkanlarla obez çocuklara sunmaktan mutluyuz. Ekip olarak aşağıdaki hizmetleri veriyoruz:
  • İlk başvuruda kapsamlı değerlendirme ve kişiye özel yaklaşımların belirlenmesi
  • İnsülin direnci değerlendirilmesi ve tedavisi
  • Besin tüketim alışkanlıklarının ve vücut kitlesi bileşenlerinin (yağ, kas ve kemik dokusu oranları) analizi
  • Yapılandırılmış sağlıklı beslenme eğitimi
  • Obezite derecesi ve kişisel özelliklere göre beslenme planlanması (diyet) ve yakından izlem
  • Kişiye özel egzersiz planlanması
  • Psikososyal değerlendirme ve destek
  • Okulda destek ve “damgalanmanın” önlenmesi
  • Yeni obezite ilaçları ile tedavi
  • Gerekli durumlarda, adolesan obezler için Koç Üniversitesi Hastanesi Metabolik Cerrahi Birimi işbirliğiyle “metabolik cerrahi” planı