Son yıllarda, özellikle de sosyal medya kullanımının büyük bir zirve yaptığı pandemi günlerinde, beslenme ile ilgili abartılı önerilerin arttığını, ketojenik diyet gibi organizmayı çeşitli açılardan zorlayan, hırpalayan ve belli bir aşamadan sonra “yeme bozukluğu” riskine yol açan yaklaşımların moda bir akım haline dönüşmek üzere olduğunu görüyoruz.
 
Ben de son bir yıl içinde 10 kadar Tip 1 diyabetli çocuğa, en hafif tanımlama ile abartılı tıp uygulamalarıyla öne çıkan hekimler veya “fark yaratma” motivasyonu ile davranan diyetisyenler tarafından çok düşük karbonhidrat (KH) içeren diyetler önerildiğine tanık oldum. Bu çocukların kan şekerlerinin bir süre normal seyrettiğini ve insülin ihtiyaçlarının çok azaldığını; ama sonra büyümelerinin belirgin şekilde yavaşladığını, ketonlarının yükseldiğini, cansız/neşesiz/zayıf hale geldiklerini gözlemledim. Zaten, bu konuda 2018’de Carmel Smart ve arkadaşlarının yayınladıkları 6 vakada da benzer bulgular rapor edilmişti (https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/28397413/).
 
Hiçbirimiz çocukların, özellikle de diyabetli çocukların yüksek karbonhidratlı beslenmesinden yana değiliz. Ama çocuklara günlük 100 gram altında karbonhidrat verilmesinin de kesin olarak zararlı olduğunu vurgulamak gerekiyor. Çocuklardaki yüksek, orta, düşük ve çok düşük karbonhidrat miktarları aşağıdaki tabloda yer alıyor (https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/30362180/).
 
  Karbonhidrat (g/gün)
1-6 yaş
Karbonhidrat (g/gün)
6-10 yaş
Karbonhidrat (g/gün)
11-16 yaş
Yüksek KH diyetler (Toplam enerjinin>%55’i) >170 g >230 g >320 g
Orta KH diyetler (Toplam
enerjinin yaklaşık %45’i)
140 g 200 g 280 g
Düşük KH diyetler (Toplam enerjinin<%25) <80 g <100 g <150 g
Çok düşük KH diyetler (Toplam enerjinin<%10) <30 g <40 g <60 g
 


Düşük karbonhidratlı beslenmenin zararları ya da trafikte ters yöne girmek

Tip 1 diyabetli çocukların aileleri, glikoz kontrolündeki güçlükleri yenmek için birilerinin önerileri, kulaktan dolma bilgiler veya yüksek glikoz korkusundan dolayı kısa yola sapabiliyor ve çocuklarına verdikleri karbonhidrat miktarını giderek azaltıyor. Bu süreçte kan şekerlerinin az insülin vererek normal seyretmesi onları sevindiriyor. Doğru yolda olduklarını düşünüyorlar, hatta sonuçlar aileleri motive ediyor. Ben bunu, trafikte ters yöne girmeye benzetiyorum. Yani yol önce boş görünüyor ve bir süre sonra karşılaşılacak önemli riskler göz ardı edilebiliyor. Yine bu benzetmeyi, organizmanın enerji metabolizmasında normal yön

olan karbonhidratların kullanımı yerine, sapak bir yol olan sürekli protein ve yağlardan glikoz üretilmesi yoluna sapılması anlamında da kullanıyorum. Gerçekten de zaten insülin eksikliği nedeniyle birçok dokusuna glikoz girişi yetersiz olan bir çocuğun (endojen açlık), bir de dışardan verilen karbonhidratını iyice kısmak (eksojen açlık), ikinci kez aç bırakma anlamına geliyor ve bu da bir süre sonra keton birikimine ve kronik biyolojik strese neden oluyor. Birçok kişi, büyüme için sanki proteinler daha önemliymiş gibi düşünüyor. Oysa bebeklik döneminden itibaren büyüme için yeterli karbonhidrat alınmasının kritik bir öneme sahip olduğu çok uzun zamandır biliniyor. Ayrıca insülinin büyümedeki rolü dikkate alındığında, diyabetli çocukları az insülin ve yetersiz karbonhidrat ikilisine zorlamak, büyümenin belirgin şekilde ve kısa süre içinde yavaşlamasına neden oluyor. Yakın zamanda bu şekilde beslenen ve büyümesi durmaya yakın yavaşlayan iki çocuğun, diyetindeki karbonhidrat miktarı yeterli olunca büyümelerinin 3 ay içinde iki kat hızlandığını (bir tür açığı kapatma büyümesi) gördüm.
 
Uzun yıllardır Tip 1 diyabetli çocukların beslenmesi konusunda çalışan Avustralyalı beslenme uzmanı Carmel Smart, düşük karbonhidratlı beslenmenin yalnızca büyüme geriliği ve bazı mikrobesinlerin yetersizliğine neden olmadığını, Tip 1 diyabetli çocuklarda “yeme bozukluğu”na da yol açtığını vurguluyor (https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/33353393/).
 
Gerçekten de insan mutluluğunda besinlerin, özellikle de karbonhidratların önemli bir yeri var. Düşük/çok düşük karbonhidratlı diyetler, çocuk ve adolesanların besinlerle ilişkisini, giderek iştah merkezinin fonksiyonlarını bozarak “yeme bozukları” ve bunun ileri formu olan Anoreksiya Nevrozaya zemin hazırlıyor. Bunu aslında, bir yayın çok gerilmesi sonucu, gerginliğini yitirmesi ve işlevsiz hale gelmesine benzetebiliriz. Bazı ergenler, düşük karbonhidratlı beslenme yoluna saptıktan ve bir süre bu yolda gittikten sonra, geri dönme güçlüğü yaşıyorlar ve bu kez ağır depresyon gibi acı verici sorunlarla karşılaşıyorlar. Son 2 yıl içinde, Tip 1 diyabetli iki kız ergende bu sorunun kendilerine ve ailelerine verdiği hasarlara ve acı sonuçlarına yakından tanık olmuş bir hekim olarak herkesi bir kez daha uyarmak istiyorum.

 

Çocuklarınızı sağlıksız ürünlerden ve ketojenik diyetlerden koruyun!

Geçen haftalarda Malatya’dan gelen 9 yaşında bir kız çocuğu gördüm. Bir yıldır açlık kan şekeri 105 mg olduğu için pek çok yere danışmışlar; sonunda İstanbul’da kendi uzmanlık alanı dışında unvanlar kullanan bir aile hekimi tarafından çocuğa prediyabet tanısı verilmiş ve boş yere çok düşük karbonhidratlı diyet reçete edilmiş. İnanmayacaksınız ama çocuğun hiçbir şeyi yoktu. Artık diyet yapmayacaksın sözü ile havalara uçtu. Lütfen çocuklarınızı kendi uzmanlık alanı dışında hasta bakan kişilerden, çocuklara bakan erişkin uzmanlarından ve “fonksiyonel tıp gibi” unvanlar kullanan isimlerden koruyun.
 
Son söz olarak büyük, küçük çocuklarınızı besin endüstrisinin sağlıksız ürünlerinden ve pandemi günlerini fırsat olarak gören acımasız reklam/ etkileme/ bağımlı yapma saldırısından (evet saldırısından!), korumanız gerektiği kadar abartılı tıp uygulamalarından, mucize diyetlerden ve düşük karbonhidratlı beslenme önerilerinden de korumanız gerektiğini söylemek istiyorum.
 

Prof. Dr. Şükrü Hatun
Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi

Çocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Bilim Dal