HASTALIKLAR

İlaç Alerjileri

İlaçlara bağlı yan etkiler önemli bir sağlık sorunudur. Bu yan etkilerin %10-15’i alerji ile ilişkilidir. Erişkinlerde ilaç alerjisi çocukluk çağına göre daha sık gözlenmektedir. En sık alerjiye neden olan ilaçlar antibiyotikler ve ağrı kesicilerdir. Alerjik ilaç reaksiyonları erken (ilaç  alımını takiben ilk saatlerde) ve geç (ilk saatlerden sonra) görülebilir. Geç tip reaksiyonlar erken tipe göre daha sıktır.



İlaç alerjisi belirtileri nelerdir?

  • Kaşıntı, kızarıklık, kabarıklık,
  • Dudaklarda, göz kapaklarında, yüzde  veya vücudun başka yerlerinde şişme,
  • Öksürük, hırıltı, nefes darlığı, boğulma hissi,
  • Burun akıntısı, kaşıntısı, hapşırık,
  • Yutkunamama, dilde şişme,
  • Karın ağrısı, ishal,
  • Kan basıncında düşme, bayılma


İlaç alerjisi tanısı nasıl konulur?

İlaç alerjisini tespit etmeye yönelik bir laboratuar testi bulunmamaktadır. İlaç alerjisinin değerlendirilebilmesi için, daha önce hangi ilaçlar ile sorun yaşandığı, ilaç alımı ile ortaya çıkan belirtilerin neler olduğu, bu belirtilerin şiddeti, nasıl ve ne kadar sürede düzeldiği gibi ayrıntılı bilgilere gereksinim duyulmaktadır. İlaç alerjisini değerlendirirken hastanın ihtiyacına, daha önce yaşanan sorunun özelliğine göre şüpheli ilaçlar veya kullanılabilecek güvenli alternatif ilaçlar ile testler yapılmaktadır. Bunlar ilaçlar ile deri testleri ve/veya ilaç karşılaştırma testleridir. Deri testleri negatif sonuçlanırsa ilaç karşılaştırma testi yapılır. İlaç karşılaştırma testinde ilaç küçük dozlarda verilmeye başlanır ve eğer reaksiyon olmazsa belli aralıklarla doz giderek arttırılır ve hastanın alması gereken toplam doza tamamlanır. Reaksiyon gelişmezse ilaç alerjisi tanısı dışlanır, gelişirse ilaç alerjisi tanısı konur. İlaç ile karşılaştırma  testleri  riskli bir işlem olduğundan  bu testler yeniden canlandırma ünitesinin bulunduğu ortamlarda  ilaç alerjisi konusunda deneyimli bir alerji uzmanı tarafından yapılmalıdır. İlaç alerjisi şüphesi olan hasta, alerji uzmanı tarafından değerlendirilmeden ve uygun testler yapılmadan aynı ilacı/ aynı gruptan ilacı kullanmamalıdır. İlaç alerjisi kesinleşen hasta kullanmaması gereken ilaçların isimlerini taşıyan bir belgeyi her zaman yanında bulundurmalıdır.

Çapraz ilaç reaksiyonlarının engelenmesi için hasta kendi ilaç alerjileri konusunda doktorunu mutlaka bilgilendirmelidir.


İlaç desensitizasyonu nedir?

Belirli bir ilaca karşı alerji tanımlayan hastalarda bu ilacın tekrar kullanılması gerekiyorsa (alternatif yoksa) ilacın uygun bir yöntemle tekrar verilmesi gerekir. Hastaya  alerjik olduğu ilacın küçük dozdan başlanarak belirli zaman aralıkları ile artırılarak verilmesine ve sonunda hastanın bu ilacı kullanabiliyor (tolere edebiliyor) olması işlemine  “desensitizasyon” denir. Genel olarak desensitizasyon riskli bir işlem olduğundan anaflaksi konusunda deneyimli bir ekibin ve yeniden canlandırma ünitesinin bulunduğu ortamlarda yapılmalıdır. Desensitizasyon sırasında %30 ile %80 hastada alerjik reaksiyonlar görülebilir. Hastaların bir çoğunda bu reaksiyonlar tedavi edici düzeydedir. Hastanemizde ilaç desensitizasyonu uygulamaları 2015 yılında başlanmıştır. Bugüne dek, monoklonal antikorlar ve kanser ilaçları ile desensitizasyon uygulamaları yapılmıştır.
 

Alerjik Rinit

Alerjik rinit çocukluk çağında ve erişkinlerde en sık görülen alerjik solunum yolu hastalığıdır. Ülkemizde görülme sıklığı çocuklarda %2-37, erişkinlerde %8-30 arasında değişmektedir. Herhangi bir yaşta ortaya çıkabilirse de ilk belirtiler çoğunlukla çocukluk ve genç erişkin dönemde ortaya çıkmaktadır. Alerjik rinit görülme oranı son 10 yılda giderek artmıştır. Alerjik rinitli hastalar:
  • Hapşırık, burun akıntısı, burun tıkanıklığı ve burun kaşıntısı,
  • Geniz akıntısı, öksürük, halsizlik, koku almada güçlük,
  • Damak ve kulak içinde kaşıntı,
  • Gözlerde kaşıntı, sulanma ve kızarıklık yakınmaları ile başvurabilirler.
Tedavi edilmeyen hastalarda:
  • Rahat nefes alamama nedeniyle uyku bozuklukları,
  • Çocuklarda dikkat eksikliği, konsantrasyon bozukluğu ve sınav başarısızlığı,
  • Erişkinlerde hastalığın ciddiyetine bağlı olarak akademik performansta ve iş üretkenliğinde azalma bunların sonucunda da yaşam kalitesinde düşme görülebilir.
Alerjik rinit tedavisinde en sık kullanılan ilaçlar; antihistaminikler ve kortizon içeren burun spreyleridir. Spreylerde bulunan kortizon sadece burun bölgesine uygulandığından yan etkisi yok denecek kadar azdır. Bu ilaçlar hastalarda uzun süreli ve güvenle kullanılabilmektedir. İlaç tedavisi yanında etkinliği kanıtlanmış diğer bir tedavi aşı tedavisi (alerjen ile immünoterapi) dir. Alerjen immünoterapisi uygun kişilerde mutlaka alerji uzmanlarınca yapılmalıdır. Hastalık şiddetine uygun olan tedavinin belirlenmesi ve alerjenlerden korunmada daha ayrıntılı bilgi için, hastalar izlemlerini yapan hekime danışabilir.
 

Arı Alerjisi


Arı soktuğunda ne zaman alerji düşünmeliyiz?

Arının soktuğu yerde hafif ağrı, hafif şişlik ve kızarıklık herkeste görülen reaksiyonlardır ve normaldir. Ancak arı alerjisi olan kişilerde arı sokması sonrasında tüm vücutta yaygın kırmızılık, arının soktuğu yerlerden uzak bölgelerde şişlik, nefes borusunda veya dilde şişliğe (ödeme) bağlı nefes alamama, kusma, karın ağrısı, tansiyon düşmesi, sersemlik gibi bulgular görülür. Burada reaksiyon arının soktuğu yer ile sınırlı kalmaz, solunum ve  dolaşım sistemi gibi hayati sistemleri  de etkiler ve  bu reaksiyona anafilaksi denir.

Sadece arının soktuğu yerde hafif ağrı, hafif şişlik ve kızarıklık olması durumunda acil merkezlere başvurulmasına gerek yoktur. Üzerine buz koyulduğu takdirde bu yakınmalar hızla azalır. Arının soktuğu yerde birkaç gün içinde şişlik ve ağrının artması ve lokal ısı artışının olması sıklıkla arının soktuğu dokunun lokal reaksiyonu ile oluşur. Böyle bir durumda doktora başvurulması önerilir, antihistaminik ve gerekirse steroid tedavisi ile düzelir.

Aşağıdaki bulgular olduğunda ise alerjik reaksiyonlar düşünülmeli ve hemen en yakın sağlık merkezine başvurulmalıdır.
  • Ciltte sadece arının soktuğu yerle sınırlı olmayıp vücudun diğer bölgelerine de dağılan yaygın kırmızılık, kaşıntı veya şişlik var ise
  • Dilde, yüzde şişme
  • Öksürük, hırıltı
  • Kusma, karın ağrısı, ishal
  • Tansiyon düşüklüğü, sersemlik gibi durumlarda acil olarak epinefrin enjeksiyonu yapılmalıdır, aksi takdirde hayati risk söz konusudur.
 

Arı sokmalarından nasıl korunulur?

Arı alerjisi olan kişilerde arı sokmalarını tümüyle engelleyebilecek bir korunma yöntemi mevcut değildir. Ancak  yiyecek ve içeceklerin bulunduğu açık hava ortamlarında arılar ile karşılaşma riski artmaktadır. Bu nedenle özellikle sıcak havalarda;
  • Dışarıda yemek yemek ve içecekler içmek
  • Yalınayak yürümek
  • Bahçıvanlık (özellikle bitkilerin kesilmesi ve meyvelerin toplanması)
  • Çöp kutularının yanında bulunmak
  • Açık havada spor yapmak
  • Arı kovanlarına yakın bulunmak
  • Yaban arısı kovanlarını pencere ve çatı gibi alanlardan uzaklaştırmaya çalışmak
gibi faaliyetler arılar tarafından  sokulma riskini arttırmaktadır. Arıların ancak kendilerini tehlikede hissettiklerinde saldırıya geçtikleri ve insanları soktukları bilinmelidir.
 

Arı alerjisi tedavisi nasıl yapılır?

Arı alerjisinde şu ana dek etkinliği kanıtlanmış ve tedavi süresi tamamlandığında koruyuculuğu %83-100 arasında bildirilen tek koruyucu tedavi yöntemi aşı tedavisi (venom immünoterapisi)’dir. En az 4-5 yıl süre ile düzenli aralıklarla arı zehrinin (venom) kola enjeksiyonu sonucu koruyucu tedavi sağlanabilir. Arı alerjisi saptanan kişilere arı immünoterapi tedavisi düşük dozlardan başlanarak doktor kontrolünde hastanın üst kol dış yüzünde deri içine enjeksiyon şeklinde yapılır. Tedavi edici dozlara ulaşıldıktan itibaren aşı 4-6 haftada bir uygulanmaya devam edilir. Arı alerjisine bağlı ciddi alerjik reaksiyon (anafilaksi) yaşamış hastaların aşı (immünoterapi) tedavisi tamamlanana dek yanlarında adrenalin (epinefrin) oto-enjektörü taşıması gereklidir.
Arı alerjisine yönelik aşı tedavisinin konusunda deneyimli bir alerji uzmanı tarafından başlanması ve düzenlenmesi gerekir. İmmünoterapi enjeksiyonu sırasında da alerjik reaksiyonlar görülebilmektedir. Bu nedenle immünoterapi tedavisi mutlaka doktor gözetiminde yapılmalı ve enjeksiyondan sonra hasta en az 30 dakika gözlem altında tutulmalıdır.
 

Astım

Astım, 7’den 70’e herkesi etkileyen önemli ve küresel bir sağlık problemidir. Sıklığı birçok ülkede hala giderek artmaktadır. Artan hava kirliliği, küresel ısınma, kentleşme, batılılaşma, beslenme alışkanlıklarındaki değişiklikler, teknolojideki ilerlemeler ile hayat tarzlarındaki değişiklik, fiziksel aktivitede azalma astım sıklığındaki artışa neden olarak görülmektedir. Farklılaşan Dünyamızda sıklığı artsa bile, antik çağlardan beri bilinen ve mücadele edilen en önemli havayolu hastalıklarından biridir. Günümüzde astım hastalarına sunulan tedavi seçeneklerinde büyük ilerlemeler kaydedilmektedir.

Astım kendi içinde farklılıklar gösteren bir hastalık grubu olarak kabul edilmektedir. Sebepleri, sonuçları ve sunulan tedavi seçenekleri ile birbirinden ayrılan farklı astım alt tipleri arasında;

• Alerjik astım
• Alerjik olmayan astım
• Geç başlangıçlı astım
• Obezite ilişkili astım sayılabilir.

Hastalık; havayollarında uzun süreli ve mikrobik olmayan bir iltihabi durumun sebep olduğu hırıltı, ötme, öksürük, nefes darlığı, nefes açlığı gibi bulgularla kendini belli eder. Bu bulgular zaman içinde dalgalanmalar gösteriyor. Sabah çok zinde uyanan bir astım hastası, gün içinde; kokular, etken olan alerjen ile temas, hava kirliliği, stres, egzersiz, soğuk hava ya da virüsler gibi tetikleyiciler ile aniden öksürük ve hırıltı krizleri yaşayabilir. Bu istenmeyen durumlar kişiyi gece uykusundan dahi uyandırabilmektedir.

Bu belirsizlikler ve astımın tamamen kontrol edilebilir bir hastalık olma durumu astım ile ilgili uzmanları, hastalarının astımı sanki hiç yokmuş gibi hissedebilmesi amacıyla özellikle üç temel durum ile ilgili yeterli koruma ve tedavi hizmeti vermesini gerektirmektedir.

1. Öncelikle astımı olan kişinin mevcut durumunun, hangi astım alt grubuna ait olduğunun ve o gruba ve kişiye özgü tetikleyici faktörlerin saptanması:

• Burada hastaların yaşamını, çocukluktan günümüze kadar detaylı bir şekilde dinlemek, bazen ise solunum testleri ve alerji testleri yararlandığımız yöntemler arasında sayılabilir.

2. İkinci olarak hastalığın sebep olduğu iltihabi duruma ve hastanın şikayetlerine yönelik tedavinin planlanması:

• Kişiye özgü doğru bir tedavi için kişinin bugün yaşadığı hayatı, günlük ihtiyaçlarını, mesleğini, yaşam tarzını, ev koşullarını bile detaylarıyla biliyor olmak gerekiyor. Kullanılan tedavi seçeneklerinin temelini astıma sebep olan iltihabi giderici tedaviler ve şikayetleri kontrol edici ilaçlar oluşturuyor. Fakat bu aşamada unutulmaması gereken, astım hastalarının, hiç nefes darlığı hissetmedikleri anlarda dahi havayolları şiş ve ödemli olabildiği ve bu nedenle kişinin tedavisi, astım hastalığını hiç hissetmeyecek düzeyde ayarlandıktan sonra ilaçları azaltmada çok temkinli olmanın gerekliliğidir. Acele etmek ataklara sebep olabilir. Bu nedenlerle ilaç azaltma kesinlikle sadece ilacı reçete eden uzman hekimler tarafından gerçekleştirilmelidir.

• Tedavinin en önemli yapıtaşı eğitimdir. Astım ilaçlarının çoğu, alışık olduğumuz şekliyle “ilaç yutmaktan” çok farklı olarak nefes ile kullanılan ilaçlardır. Bunları kullanmak bazen güçlük yaratabilmektedir. Astımla ilgilenen uzmanların hastası için en kolay kullanılabilir ilacı reçetelemesi ve bu ilacın nasıl kullanılacağını hastayla her karşılaşmada tekrarlaması mutlaka önerilmektedir. Kişinin ilaçlarının doz ve içeriğini dönemsel olarak değiştirmesi gerekmektedir. Astımı olan kişinin hastalığını tetikleyen etkenler ve astım tedavisi konusunda yeterince eğitimli olması, hastalığın şiddetini kolaylıkla hafifletebildiği bilinmektedir.

3. Astım ile ilgili doktor başvurusunda göz önüne alınması gereken son temel durum ise ek hastalık ve faktörlerin kontrolüdür.

• Alerjik rinit, mide rahatsızlıkları, uyku apne sendromu, virüsler ile ilgili solunum yolu hastalıkları, sigara bağımlılığı gibi hastalıklar ile ilgili koruyucu ve tedavi edici yaklaşımlar da astım tedavisinin olmazsa olmazıdır. Bir türlü kontrol altına alınmayan bir astım hastalığı, başka bir durum için yapılan basit bir müdahale ile bir anda hafifleyebilmektedir.
 

Astım ve Obezite

Astım günümüzde aynı romatizma, kansızlık gibi farklı gerekçeleri ve sonuçları olan farklı alt tipleri (alerjik astım, geç başlangıçlı astım, aspirin duyarlı astım) ile birlikte değerlendirilen bir hastalık tablosu olarak kabul ediliyor. Bu alt gruplardan bir de obezite astımı.
Hava kirliliği, batılılaşma, beslenme alışkanlıklarındaki değişiklikleri, teknolojideki ilerlemeler ile hayat tarzlarındaki değişiklik, fiziksel aktivitede azalma astımı ve obezite sıklığını arttıran ortak nedenler arasında sayılabilir. Ayrıca obezitenin zemin hazırladığı hastalıklar arasında mide reflüsü, diyabet, kalp damar hastalıkları, uyku apne sendromu, hatta bazı kanser tipleri iyi bilinirken, astım ile oluşan bu beraberlik henüz daha yeni irdeleniyor.

Obezite astımına sebep olan başlıca iki mekanizma mevcut. Öncelikle bağışıklık sistemi obeziteyi vücutta savaşılması gereken hafif iltihabi bir durum olarak algılıyor ve bu da savaşçı beyaz kan hücrelerinin hedefini şaşırtıyor. Çok temel olarak iltihap hücrelerinin sayıları ve salgıladıkları maddelerin artışı ile oluşan yoğun balgamın havayollarını doldurduğunu, havayollarının da sıklıkla daraldığını düşünebiliriz.  İkinci etken ise, obezitenin solunuma mekanik etkisi. Bu durum kilo artışı ile taşınan yükün çoğalması ve derin bir nefes için hava yolu kasları çoğunlukla yetersiz kalması anlamına geliyor.

Obezite astımında; bilinen astımı kontrol edici ve nefes açıcı inhaler (fıs-fıs) tedavilere ek olarak ayrıca sunabildiğimiz, bu alt gruba özgü bir ilaç şimdilik yok. Kişiye özel kilo verme ve egzersiz önerilerini nefes açıcılar ve iltihap giderici ilaçlarla birlikte özellikle önem kazanıyor. Uygun adaylarda mide küçültücü cerrahi yaklaşımlar, etkin kilo kaybı ile bu astım tipine neden olan bağışıklık sistemindeki problemler ve kilo yükünün sebep olduğu iki mekanizmayla da savaşabiliyor. Yapılan çalışmalar anlamlı kilo kaybı sağlayan tedavilerin obezite astımının kontrol altına alınmasında çok önemli katkıları olduğunu gösteriyor.  Fakat şunu da unutmamak gerekir ki astım hastaları hiç nefes darlığı hissetmedikleri anlarda dahi havayolları şiş ve ödemli olabilir. Bu nedenle etkin kilo verdiren tedavilerden sonra bulgular düzelirken ilaçları azaltmada çok temkinli olmak gerekmektedir. Acele etmek ataklara sebep olabilir. Bu nedenlerle ilaç azaltma görevinin kesinlikle ve sadece ilacı reçete eden uzman hekimler tarafından gerçekleştirilmelidir. Ayrıca ne kadar kendine özgü farklılıkları olsa da obezite astımında da diğer astımlılar da yapmakta olduğumuz gibi sigaranın bırakılmasını,  nefesle havayollarına çekilen ilaçların doğru ve düzenli kullanımını, grip aşısını ve stresle başa çıkma yöntemlerini öneriyor, kişinin astımını kötüleştiren tetikleyicileri tanımlayarak onlardan uzak durmanın önemini mutlaka vurguluyoruz.


Ürtiker

Ürtiker vücudun çeşitli yerlerinde oluşan, değişik şekil ve boyutlarda deriden kabarık, kızarık, kaşıntılı lezyonlardır. Ürtikerli olguların  %40’ında ürtikere dudaklarda, göz kapaklarında, el ve ayak tabanlarında şişmeler (anjioödem) de eşlik edebilir.  Ürtiker akut ve kronik olarak iki gruba ayrılır. Akut ürtikerde şikayetler 6 haftadan kısa sürelidir. Kronik grupta ise ürtiker dışarıdan hiçbir uyaran olmadan 6 haftadan uzun devam eder. Hayat boyu kronik ürtiker görülme oranı %15’dir ve hastaların yarısında yakınmalar 1 yıldan uzun süre devam etmektedir. Yakınmaları bir yıldan uzun  süreli devam eden hastaların yaklaşık %20’sinde de şikayetler 1-5 yıl sürmektedir. İlaçlar, besinler ve besin katkı maddeleri, enfeksiyonlar, tiroid hastalıkları, çeşitli kanserler ve romatolojik hastalıklar ürtiker nedeni olabilir. Ancak ürtikerlerinin %85’inde herhangi bir neden gösterilememektedir. Ürtiker tedavisinde antihistaminik ilaçlar kullanılır. Yanıt vermeyen olgularda kortizon tedavisi kullanılabilir. Tedaviye yanıt vermeyen hastalar ileri tedavi yöntemleri açısından bir alerji uzmanı tarfından değerlendirilmelidir.

 

TESTLER



Alerji etkeninin tespiti

Alerji, bağışıklık sisteminin çevredeki, birçok kişi için zararsız kabul edilen, etkenlere yönelik verdiği aşırı cevap olarak basitçe tanımlanabilir. Alerji testleri, rahatsızlığa sebep olan durumun derecelendirilmesi ve etkenin tespiti ve bu sayede hastalığın tanı ve tedavisinin düzenlenmesi konusunda yardımcı olmaktadır. Bu amaçla bölümümüzde yapılan ileri düzey testlerden genel olarak bahsedilecektir.
 

Deri testleri:

Alerji testinin hangi olası şüpheli etken/etkenlere yönelik yapılacağı doktorunuzla yaptığınız görüşme sonrasında karar verilir.

Yapılan testlerde, uluslar arası bilinen ve kabul edilen laboratuvarlarda üretilen ve  sağlık örgütleri tarafından denetlenen alerjenlerden hazırlanmış standardize solüsyonlar kullanılmaktadır. Ev tozu akarları, polenler, hamam böceği, küf mantarları, hayvan tüyü ve kepeği, besin alerjenleri, lateks (doğal kauçuk), arı venomu alerjenleri ve ilaç alerjenleri merkezimizde sıklıkla kullanılan alerjen solüsyonlardan bazılarıdır. Test için sıklıkla ön kol iç kısım ya da bazen uygulanacak test sayısı fazla ilse sırt derisi tercih edilmektedir. Test sırasında ayrıca cildin alerjik olduğu etkenlere nasıl cevap verdiğini öğrenmek için  pozitif kontrol adı verilen histamin içeren bir solüsyonla ve alerji olmadığında nasıl bir cevap oluştuğunu öngörmek için negatif kontrol adı verilen alerjen içermeyen bir solüsyon ile de prick test uygulanmaktadır.  Testler açlık gerektirmemektedir. Ancak alerji ilaçlarını ve testlerin yanlış yorumlanmasına sebep  verebilecek bazı ilaçları testten öne bırakmanız gerekmektedir. Bununla ilgili olarak isterseniz sitemizde verilen telefon numaraları aracılığı ile doktorlarımıza ulaşabilirsiniz.

Deri testleri, kısa sürede uygulanması, güvenilir olması  ve hızla sonuç alınması açısından sıklıkla tercih edilen testlerdir. Testler yaklaşık 20 dakika sonra doktorunuz tarafından değerlendirilir ve elde edilen sonuçlara göre ileri tanı ve tedavi seçeneklerine geçilir.  Test, uygulanan bölgede geçici kızarıklık ve kaşıntıya sebep olabilmektedir,  deri testleri sonrasında günlük aktivitelerinize hemen dönebilirsiniz.
 
  • Deri prick testleri
    • Cilt üzerine standardize alerjenin damlatılmasını takiben ve damlanın üzerinden cilde steril bir lanset ile (sivri metal bir sağlık malzemesi) çizik oluşturulur.
  • Deri içi test-İntradermal testler
    • Sıvı haldeki çok az miktarda alerjen, çok ince bir iğnesi olan enjektörle derinin içine verilir.
 

Kan alımı ile yapılan alerji testleri

  • Kan triptaz düzeyi ölçümü
    • Triptaz, histamin ve diğer bazı kimyasallar gibi mast hücreleri denilen alerji hücrelerinden, salgılanan protein yapıdaki enzimlerden biridir. Anafilaksi gibi hayatı tehdit edebilen ciddi alerjik reaksiyonların ve mast hücre aktivasyon disfonksiyonları gibi nadir hastalıkların tanısında önemlidir. Bu ölçümün gerekliliği doktorunuzun sizi değerlendirilmesi sonrasında belirlenir. Kurum labaratuvarı, bu testi bünyesinde hızla yapabilen ülkemizdeki sayılı labaratuvarlardandır.
  • Spesifik IgE bakılması
    • Alerjinin başka bir gösterilme yöntemi kanda alerjene karşı gelişmiş silahların yani antikorların ölçülmesidir. Prick test sonuçları ile serumda spesifik IgE ölçümü sonuçları arasında çok kuvvetli bir uyum vardır. Spesifik IgE’nin serumda ölçümü, alerji ilaçlarının kesilmesi uygun olmayan, yaygın cilt lezyonları olan, alerjenle maruziyette ciddi semptom tanımlayan ve dermografizmi olan olgularda önerilmektedir.
  • Alerjen komponentlerin değerlendirilmesi
    • Alerjenler üç boyutlu yapıları ile bağışıklık sistemindeki savaşçı hücrelerin kendileri için hazırlanmış alanlarına bir anahtar kilit misali ile örnek verilebilecek bir uyum içerisinde yerleşerek, alerjik cevabı oluştururlar. Alerjik cevap, bu anahtar kilit yapısının bileşenlerine göre farklılıklar göstermektedir. Yeni teknolojik gelişmeler, alerji tanısında ve en uygun tedavi seçiminde çok önemli olan bu bileşenlerin ölçümüne imkan tanımaktadır. Kurum labaratuvarımız, bu komponent ölçümünü bünyesinde hızla yapabilen ülkemizdeki sayılı laboratuvarlardandır.

 

Provokasyon testleri

Özel durumlarda o alerjenin şikayetlerden sorumlu olup olmadığının belirlenmesi amacıyla yapılır. Reaksiyona sebep olabilecek etkenden çok daha düşük miktarda, başlanan temas sırasında hastanın yakın gözlemi bu konuda deneyimli bir sağlık ekibi tarafından yapılmaktadır. Bronş provokasyon testleri bronşlardaki aşırı duyarlılığı göstermek amacı ile yapılır. Ayrıca oral yoldan besin ya da ilaçlarla da provokasyon testleri uygulanabilmektedir. İlaç alerjisinde özellikle güvenli alternatif ilaç  bulmak için bu test hastane ortamında uygulanmaktadır.